PINAR Yaşam Pınarım

Pınar’ın misyonu; tüketicilerine sağlık, lezzet, yenilik kaynağı olan ürünleri sunan bir yaşam pınarı olmaktır. Bu misyon çerçevesinde yaşam pınarı olmanın temelde dayandığı üç ana unsur; sağlık, lezzet ve yenilik pınarı olma özelliğidir. Pınar, tüketicilerine sunduğu sağlık, lezzet ve yenilik ekseninde “iyi yaşam”’ı destekler ve faaliyetleri bu ana hedef doğrultusunda sürdürür.

Tanrıyla Tanışmak İstiyorsan Çocuğun Olmalı

AskinAşkın Nur Yengi, müzik dünyasına çok küçük yaşta adım atmış, kariyer basamaklarını hızlı ve bir o kadar da sağlam çıkmış bir sanatçı. Sadece bu kadar mı? Müzik ve televizyon dünyasında kendine herkesten daha özel bir yer edinmeyi başaran Yengi, Nazlı'nın annesi aynı zamanda. Nazlı'nın dünyası, bir tanesi, hep benzemek istediği kadın... Annelik aslında dünyanın en zor kariyeri... Zor geçen bir hamilelik süreci yaşayan Aşkın Nur Yengi, şimdilerde savaş vererek ve yorularak kucağına aldığı kızıyla çok mutlu.

Son albümünüzün hazırlanması iki yıl gibi uzun bir süre almış. Son yıllarda üzerinde bu kadar çalı şılan bir albüme çok sık rastlamıyoruz...

Seçiciliğim zamanla artıyor. Ticari endişelerle albüm hazırlamadığım için, söylemekten keyif aldığım şarkıları seçmeye özen gösteriyorum. İnsanlara güzel şarkılar sunayım istedim. İçinde imgeler olan, bana bir şeyleri hatırlatan, hayatla ilgili resimler gösteren şarkılar seçmeye çalıştı m. Dinlediğim ama albüme almadığım çok güzel şarkılar da vardır belki ama ben kendi sesime yakıştıramadığım şarkıları söylemiyorum. Tüm bu düşüncelerle, çalışma biraz uzun ve sancılı sürdü.

İlk albümünüz çok büyük bir satış rakamına ulaşmıştı. Hâlâ insanlar ilk albümdeki şarkıları dinleyebiliyor ve aynı zevki alabiliyor. Bu seçicilikte, ‘geriye gitmeyeyim’ düşüncesi de etkili oldu mu?

O albümlere hepimiz çok şey borçluyuz. Çünkü 90’lı yıllardaki şarkılar, popüler müziğin iskeleti oldu. Hep onlar üzerine bir şeyler yapıldı. Kendi adıma şunu söyleyebilirim; ben çıtayı o kadar yüksekten başlattım ki, onun üzerine çıkma şansım olamaz. Bir de şunu söylemek isterim, o yılların aşklarıyla bugünün aşkları aynı değil. O yıllarda aşkı daha çok biliyor, onu önemsiyor, hissediyorduk. Oysa şimdi hayatı n bir köşesine ittik ve yozlaştırdık. Hayatı mıza giren teknoloji gibi aşklar da mekanik hale geldi. Artık mesaj atarak bayramlaşıyoruz mesela. Duygular törpülendi, aşkı yaşama biçimleri değişti. Aşkın rengi değişince, müzik de değişti, müzikteki aşk da değişti. Eskiden insanlar müziğe sarılır, müzikle hayat arasında ilişki kurarlardı. Müziği dahi internetten indirdiğ imiz şu günlerde, çok daha farklı bir durumda olduğumuzu düşünüyorum. Bu nedenle 90’lı yıllardaki gibi şarkılara pek rastlayamıyoruz artık.

O yıllarda söz yazarları daha mı duygulu yazıyordu? Ya da insanlar aşk sözcüklerini daha mı çok önemsiyordu?

Bugün dinlediğinizde sözleri içinizi acıtan kaç şarkı var? 'Yaz şarkıları' denen bir şey çıktı mesela. fiarkının yazıkışı mı olur? Hüzün şarkı sını anlarım, hareketli şarkıyı anlarım ama 'yaz şarkısı' nedir? Plaj hitleri çok revaçta... Aslı nda bunu da anlıyorum, buna hizmet ederek yaşamak da başka bir seçim ama insan, müzi ğin bile bu kadar parçalanarak devam etmesine şaşırıyor. Sektörde bir çalkalanma var ve o çalkalanma içinde bizler de payımıza düşeni alıyoruz. İster kötü şarkı söyle ister iyi. Sonuç hepimizin sonucu ve bu sonuçtan hepimiz etkileniyoruz.

Türkiye’de söz yazarı denince akla ilk olarak Sezen Aksu gelir. Sezen Aksu ile sizin aranızda çok özel bir ilişki var. Biraz anlatır mısınız?

Kendiliğinden kurulan bir ilişki bu. Hakikaten ‘birlikte büyüdük’ demek çok doğru olur. Sezen Aksu ile tanıştığı mda çocuktum. O yaşlarda yanında çalışıp 365 günü birlikte geçirmemiz, sevgiyi derinleştirdi. Annemden çok onu görürdüm. İş ilişkisinin dışında da paylaşılan çok şey var. Bunlar aradaki ilişkiyi yoğunlaştıran şeyler.

Yeni albümünüzdeki ‘Gözümün Bebeği’ isimli şarkıyı size Sezen Aksu hediye etmiş. Bu, kızınızla ilgili bir şarkı öyle değil mi?

Sezen Aksu bu şarkıyı verirken şöyle demişti. “Ben seni hayatıma soktuğumda, sen benim gözümün bebeğiydin. fiimdi senin de gözünün bebeği var, o da kızın Nazlı.” Düşündüğünüzde, insanın evladı gözünün bebeğidir. Çünkü ilk defa senden önemli bir şey oluyor hayatında. Senin önüne geçiyor, 'Bana bir şey olursa, o ne yapar?' diye düşünüyorsun. O an aklına gelen kendin değil, çocuğun oluyor. 'Gözümün Bebeği' benim için de çok özel bir şarkı.

Son zamanlarda kadınlar eskisi kadar erken anne olmayı seçmiyorlar. Siz de 20’li yaşlarda anne olmadınız. Sonradan dönüp de, 'Keşke daha önce çocuk yapsaymışım' dediniz mi?

Hayır, hiç böyle düşünmedim. Kendimi hazır hissetmek istedim. Kariyer ve birtakım dengeler bozuluyor çocuk olunca. Ben de bu dengelerin o dönemde bozulmasını istemedim. Mesela, çocuğumu doğurduktan sonra zaten sağlı ğımla ilgili sorunlar yaşadım; iki yıl onun düzelmesini bekledim. Zor bir hamilelik geçirdi ğim için çocuğumla ilgili evhamlara sahip oldum, onların geçmesini bekledim. Diğer taraftan, “Ben her zaman şarkı söylerim ama iki seneyi kızımla geçirmek istiyorum” da dedim. Bu çok ciddi bir lükstür hayatta. O dönem bir mücevher; çünkü çocuğun altın çağı ve bu çağı bir daha elde edemiyorsun. O kadar saf ki, o kadar ihtiyacı var ki sana, mümkün değil evde o gözleri bırakıp başka gözlere bakamazsı n. Ben hayatımdaki dengeleri oturttuktan sonra anne olmayı seçtim. Bu benim hayatım için doğru karardı. Ama şunu da söyleyeyim, anne olmak için çok da geç kalmamak gerekiyor. Bir kere sabır çok önemli bir unsur annelikte. Sükunet, paylaşım, enerji, onun standartlarına inebilmek, iyi bir oyuncu olabilmek, çocuğ u anlayabilmek, kontrollü olabilmek... Bunlar çok kolay değil ve aslında yavaş yavaş kaybedilen değerler. İnsanın hayatında o kadar çok iyikötü giden şey var ki... Çok ciddi mücadeleler var aslında ve o mücadelelerin içerisinde bunları farkında olmadan kaybediyoruz. Azaldığı zaman da geriye sadece kendine sabredebilme gücü kalıyor. Düşünsenize, ilişkiler bile bitiyor artık, neredeyse bir gün süren evlilikler var. Böyle baktığı n zaman o çocuğu nereye sığdırabilirsin? O yüzden her şeyin bir zamanı var. Annem hep “Topuklu ayakkabı giymenin bile bir zamanı var” derdi; gerçekten öyleymiş. Mesela ben sahneden indiğimde, ayaklarımın acıdığını söylerim. Topuklu ayakkabı giymenin bile bir zamanı varsa, her şey gibi, çocuk da kendini hazır hissettiğin zaman hayatına girmeli. Bir de, eğer tanrıyla tanışmak istiyorsan çocuğun olmalı!

Zor bir hamilelik geçirdiniz. Doğum sonrası depresyon yaşadınız mı?

Benim rahmetli doktorum Erdal Ulakoğlu bana şöyle demişti: “ ‘Hamilelikte gençleşirsin’ derler ya, o külliyen yalan, hormonlar tamamen alt üst olduğu için yaşlanırsı n aslında. Her doğum kadından beş yaş alır, bunu bil. ‘Yapma’ demiyorum, dünyanın en güzel şeyi çocuk sahibi olmaktır ama bunu bilmen gerekir.” Doğum sonrası nda muhakkak kendimi kötü hissetmişimdir. Ama bunun farkına bile varamadım çünkü benim, 'Doğum sonrası depresyon yaşıyor muyum?' diye soracak durumum yoktu. Çünkü 'plasenta previa' rahatsızlığı hamilelikte başınıza gelebilecek en kötü rahatsızlıklardan biridir ve ben bunu yaşadım. Nazlı’ya hamile kalmadan önce, bir önceki bebeğimin cinsiyetini öğrenmeye gittiğimizde, bebeğin ölmüş olduğunu öğrenmiştik. Bir saat önce kalbi durmuş. Çok travmatikti ve psikolojik olarak çöküntü yarattı bende. Uzun süre hayata küstüm. O günden iki ay sonra Nazlı’ya hamile kaldım. Tanrı beni duymuştu. Fakat çok erken hamile kalmıştım. İlk bebeğimden sonra vücudum kendini toplayamamış, aslında bir yıl geçmesi gerekiyormuş. Hamilelikte, bebeğin 14’üncü haftadan sonra yukarı çıkması gerekiyor ama bende çı kamadı, aşağıda büyüdü. Aşağıda büyüyünce de bası nç damarlara zarar veriyor ve kanama başlatıyor. Apar topar hastaneye gidiyorsunuz, kan veriliyor. Bu hem sizin için hem de bebek için riskli bir süreç. Sonra yasaklar başlıyor zaten. Hamileliğim süresince, hiç kıpırdamadan yatmam gerekti, ne sağa ne sola dönmeden... Yaz dönemi sıcak oluyordu. Hiç unutmam bana baston vermişlerdi, uzanamadığım için kapıyı bastonla açıyor, öyle serinliyordum. Sonra bazı şeyler bende bir süre evham olarak kaldı. Ama şükür ki toparladım ve üzerimden attım.

Bu süreçte zor hamilelik geçiren kadınlar için söyleyebileceğ iniz bir şey var mı? Hamilelik süreci geçtikten sonra toparlanma sürecini zor geçirenlerin ihtiyaçları neler oluyor?

40 gün boyunca zaten hamilelik baskısı var. Ateş yapabilirmiş, ansızın ciddi sonuçlara da yol açabilirmiş. Ben öyle bir şey yaşamadığım için onun ne demek olduğ unu bilmiyorum ama bir şeyler dönüyor içeride.

Zaten kadın demek hormon demek, onlar sana bir şeyler hissettiriyor. Ama ben o kadar çok başka şeyde takılı kaldım ki, ‘Vücudum ne diyor, ne yapar?’ diye dönüp bakmadım bile. Benim konsantrasyonum sadece bebeğe oldu. Hasta olduğum için bir yanda bakıcı bir yanda ablam vardı. Gerçi bakıcıyla da bir travma yaşadım. Kameralarda bebeğe kötü davrandığını gördüm. O gün sütüm kesildi. Bu yüzden bence en önemlisi, annelerin kendini sakinleştirebilmesi ve kontrollü davranabilmesi. Elbette bir şeyler alt üst olabilir hayatta. Ama böyle durumlarda, birazcık bebekten uzaklaşı p, gidip gelmek lazım. Çünkü bebekle aranda da tuhaf bir ilişki oluyor, bir an dönüp de ‘Senin yüzünden uyuyamıyorum’ diyebiliyorsun. Kendime dedim ki, ‘Lüks bir şey yapacağı m, arabama bineceğim ve tek başıma gidebildiğim en uzak yere kadar gideceğim’. Ablam, eşim yanımda. Gittim bir çay bahçesine oturdum, biraz alışveriş yaptım... İkiüç saat sonra sakinleşip geri döndüm. İlişkiyi kaliteli kurabilmen için kendine molalar vermen lazım... Bazen insanı afakanlar basabiliyor. Sakinleşmenin en güzel yolu da uzaklaşmak. Bazı anneler yapıyor, bırakıp bir hafta tatile gidiyor. Ama ben o kadar yapamadım. İki saat sonra çok özleyip eve döndüm. O zaman batmadı uykusuzluk.

Nazlı şimdi kaç yaşında? Annekız ilişkiniz nasıl?

Dört buçuk yaşında. Her şeyi yapıyoruz, yürüyoruz, oyun oynuyoruz, alışverişe çıkıyoruz, tatile gidiyoruz. Enerjimin yettiği kadar tabii. Eve yorgun geldiğimde bunları yapamı yorum. Ablam var, dadımız var. Dadısı ablası gibi zaten, çok seviyor. Bunlar hayatı kolaylaştıran şeyler, iyi ki varlar. Bütün aktiviteleri beraber yapıyoruz, kuaföre gidiyoruz, saçlarını kestiriyoruz. “Anne gibi fön yap bana” diyor, uyduruktan fön çekiyoruz. fiimdi, ‘anne gibi olmaya çalışma’ durumu var. “Annem gibi giydir, annem gibi yap” diyor. Baba daha çok işte olduğu için evde onunla benimle olduğundan daha az vakit geçiriyor. Ama aralarındaki aşkı elbette çok net görüyorsun. Aslında kız çocukları babalarıyla daha iyi anlaşır ama sosyal aktivitelere benimle katıldığı için şu sıralar benimle ilişkisi çok kuvvetli.

Çocuğunuzun büyüdüğünde nasıl biri olmasını istiyorsunuz?

Herkes gibi pozitif olan her şeyi istiyorsunuz; sevgi dolu, kendiyle barışık, özgüveni yüksek bir çocuk olmasını isterim. Ailenin çocuğa neler kattığı önemli. Ama şunu da biliyorum, bizim dışımızda da bir hayatı olacak. Okulda, işte arkadaşları olacak, şörtleri olacak. Annebaba olarak yaptı kların onu şekillendirmeye tek başına yetmiyor. Allah karşı sına iyi insanlar çıkarsın. Çünkü biliyorsunuz, tahtını yapı yorsunuz da bahtını yapamıyorsunuz.

Nazlı’nın beslenmesinde nelere dikkat ediyorsunuz ?

Her şeye dikkat ediyorum ama o hiçbir şeye dikkat etmiyor. Çocukların çikolata, şeker gibi gıdalara ihtiyaçları var ve enerjiyi o gıdalardan alıyorlar. Çikolata için yalvarabilir kı zım. Tatlı yemeyi, pasta yemeyi çok seviyor. Ağzının tadını iyi bilir. Kendime göre prensipler koyuyorum. Mesela doktor bazı yemekler için cuma gününü öğütlemişti. O da her sabah kalkıp, “Bu gün günlerden ne?” diye soruyor. "İlişkiyi kaliteli kurabilmen için

 
Bu içeriği paylaşın;
 
 
 

Copyright 2016 Yaşar Holding A.Ş.

Gizlilik ve Kullanım Koşulları/KVKK
 
Site by LuckyEye
 

PINAR İLETİŞİM MERKEZİ

444 76 27

 
CookieWeb sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmek için çerezleri kullanıyoruz. Daha fazla bilgi için gizlilik ve kullanım koşullarımıza göz atabilirsiniz.
X